Mazhar Gündoğ

KUŞATILMIŞLIK HİSSİ

Mazhar Gündoğ

KUŞATILMIŞLIK HİSSİ
Türk insanında “Kuşatılmışlık hissi” gün geçtikçe artıyor.
Vatandaşlarımızın bu hisle yıllardır beraber yaşadıkları elbette doğrudur.
Mesela, komşumuz Yunanistan ile Kıbrıs konusunda yaşadığımız gerginlikler, NATO ambargosu, sağcıların solculara, solcuları sağcılara karşı tutumları;
Halkın bir kısmında komünist tehlike algısı ve kızıl kuşatma tehdidi oluşurken, bazı kesimleri endişeye sevk eden NATO varlığı ve emperyalizm.
Ardından 12 Eylül İhtilali’nin, ağır, amansız ve insafsız baskıları, hukuk dışı uygulamalar;
28 Şubat sürecinde kendilerine inançları üzerinden baskı uygulandığını hissedenler ve başörtüsü yasağını bir kuşatma gibi algılayan oldukça ciddi bir kesim…
Çok daha önceleri İnönü- Bayar veya CHP-DP kamplaşması neticesinde birbirine düşmanlaşan siyasi hasımlaşmalar vatandaşlarımızın çok uzun zaman aralığında “Kuşatmışlık hissi” yaşamasına sebep olmuştur.
Ama 57. hükümet döneminde , 11 Eylül ikiz kuleler saldırısıyla birlikte Türkiye, ülke olarak kuşatılmışlığı hissetmeye başlamıştır..
Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’in, dönemin başbakanı rahmetli Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlatmasıyla özdeşleşen ekonomik kriz, aslında ülkemize yönelik bir ekonomik kuşatmanın ikinci işaret fişeğidir.
O kuşatma 57. hükümetin son bulması ve yeni kurulan AKP’nin tek başına iktidar olmasının yolunu açmış, Türkiye’de yeni siyasal iklimi başlatmıştır.
Yeni AKP iktidarı siyasi politika olarak vatandaşlarımız üzerindeki kuşatılmışlık hissini sistemli olarak siyasi argüman yapmıştır. Muhtelif sebepler bahane edilerek bu hissin seçmen üzerinde oluşturulan algı yönetimi ile oy’a tahvil edilmesi başarılmıştır.
Bu şekilde ülke geneline yönelik kuşatma, tekrar AKP’li olan ve olmayanlar anlayışına dönüştürülmüş, içe yönelik bir karaktere bürünmüştür.
“Önce insan” , “Durmak yok, yola devam”, “Yeni Türkiye” gibi dizi filmleri andıran algı oluşturma projeleri ile Türk insanı kutuplaştırılıp ayrıştırılmıştır. 
Ama, her nedense Açılım, Çözülüm veya Demokratikleşme Paketi gibi sihirli formüllerle ve Kandil, İmralı, Erbil noktalarıyla Kürt kökenli vatandaşlarımız ayrılık türküleri söylemeye özendirilmiştir.
Bu da yetmemiş, dindar- dindar olmayan; suni- alevi; gibi inanç değerleri milletimizi kuşatmak için silah olarak kullanılmıştır.
Milletimizde oluşan kuşatılma hissi işte bu sistemli ve planlı uygulamalar neticesinde neredeyse doruk noktasına çıkmıştır.
Bu gün geldiğimiz nokta ise ne “Yeni Türkiye” ne de “2023 Vizyonu” noktası değildir.
Gelinen nokta Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bir bütün olarak, topyekun kuşatılması meselesidir.
Gerek PKK terör örgütünün Kandil ve İmralı borazanlarının, gerek bu örgütün imtiyazlı ve şımarık siyasal yapılanmasının çıkardığı sesler tahammül edilecek cinsten değildir. Açıkça “Büyük Savaş” ifadeleri kullanılmaktadır.
Suriye ve Irak’taki olaylar, IŞİD ve benzeri Müslüman düşmanı, ABD kurgulu terör örgütlerinin eylem planları ve bu planların müellifleri olan emperyalist haçlı zihniyeti mutlu sona gelmek üzere olduklarını düşünmektedir.
IŞİD’in elindeki rehinelerin serbest bırakılmasından sonra, kendisinde Türkiye adına konuşma yetkisi gören ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “Türkiye de IŞİD’e karşı koalisyonda ön saflarda yer alacak” ifadesi bir bilgi midir, temenni midir, arzu mudur, yoksa emir mahiyetinde midir? Kerry, Türkiye’nin cephe hattında yer almasını ifade edebilme yetkisini kimden almaktadır?
Bu gün gelinen noktada Türk insanındaki kuşatılmışlık hissi, ne yazık ki ülkemiz, devletimiz ve milletimize yönelik bir kuşatma algısı haline dönüşmüştür. Ülkemizi yönetmekle sorumlu yetkililer bir an önce fantezi ifadelerden ve lüks rollerden uzaklaşıp normalleşmelidir.
Önemli olan başkalarının kurgularında ve müsamerelerinde rol almak değil, kendi milli menfaatlerinin arkasında kararlı durabilmektir.

Yazarın Diğer Yazıları