Mazhar Gündoğ

DÜPE DÜZ CİNAYET!

Mazhar Gündoğ

DÜPE DÜZ CİNAYET!

                İstikbal göklerdedir…

                Gelin görün ki şimdilerde yükseklerden adına sözüm ona ASANSÖR dedikleri bir ölüm aracı ile “ölümünüz yerlerdedir” dedirtircesine yere çakılıyoruz.

                On kişi olarak pisipisine ölüp gidiyoruz…

                Önce tamamen insanlık dışı rant anlayışına bedava kurban ediliyoruz;

                Sonra adımızın önüne “Şehit” kelimesini koyarak akılları sıra bizi kandırıyorlar.

                Hem bizimle, hem geride bıraktığımız acılı yakınlarımızla adeta dalga geçiyorlar…

                On kişi olarak can verdik ya o ölüm aracında;

                Hani “Bu asansöre binilmez” demedik ya korktuğumuzu belli etmemek için;

                Hani erkekliğe laf ettirmemek uğruna Azrail’e biletlerimizi kestirdik ya;

                Ve koca acısını, baba acısını, evlat acısını miras bıraktık ya sevdiklerimize…

                Sanıyorlar ki biz enayiyiz…

                Aklımızın yetmediğini sanıyorlar…

                Bizim on yürek olarak ölmemiz, on beyin olarak bir inşaatın dibinde param parça olmamız değil onları üzen…

                Onlar inşaatlarının mühürlenmesinden korkuyorlar.

                Birkaç gün bile olsa işlerinin durmasından korkuyorlar.

                Kardan edecekleri zarardan dolayı kaçıyor uykuları.

                Yoksa bizim on can olarak göçüp gitmemiz bu hayattan, onların umurunda bile değil.

                Bize ne olur ki hakiki dünyada.

                Orada ne ekmek var ne aş;

                Ne iş var, ne savaş,

Ne ev bark ihtiyacı var, ne elbise, ayakkabı,

Birkaç gün gazeteler, televizyonlar ilk haber olarak verir.

Birkaç kendini gösterme delisi bilirkişi edalarıyla ekranlarda ahkam keser,

İş güvenliği, işçi sağlığı, makine ve ekipman güvenliği laflarını sıkça gevelerler.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, ailelerimizi arar, üzüntülerini ifade eder, taziyelerini bildiriler;

Ve tıpkı SOMA da kurban verilen 301 babayiğit can gibi bizim canlar da unutma odalarında dondurulmaya bırakılırlar…

Ya çocuklarımız, ya eşlerimiz, analarımız, babalarımız, onların yaşadığı acılar…

Ya henüz kılamadığımız namazlarımız, tutamadığımız oruçlarımız, veremediğimiz sadakalarımız, evlenemediğimiz nişanlılarımız, henüz yüreğimizi açamadığımız yavuklularımız?

Sahi onların hesabını kim verecek?

Bu, kimilerinin “iş kazası” diye yutturmaya çalıştıkları düpedüz cinayetin mesulü kimler olacak?

Devlet başkanı mı, hükümet başkanı mı, ilgili bakanlıklar mı?

Yoksa Fırat’ın kenarında kurda yem olma tehlikesinde olan kuzudan kendini sorumlu tutan Hz. Ömer ve O’nun ADALET anlayışı mı?

Yazarın Diğer Yazıları