Ahmet ZORLU

"EY TÜRK GENÇLİĞİ"

Ahmet ZORLU

19 Mayıs 1919..
Üç Ondokuzu bir araya getiren, bazıları için kara bir gün, bazıları için Kurtuluş’a atılmış ilk adım..
Bazıları için kara gün çünkü, onlar ülke paramparça edildiği halde, ülkenin yönetimi emperyalizme altın tabak içinde sunulduğu halde, hala ‘Padişahım Çok Yaşa’ diye bağıran, milleti teba olarak gören, ülkenin bağımsızlığını yeniden kazanması için yola çıkanlar hakkında ölüm fermanları, ölüm fetvaları çıkaran kesimdi.
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basarak bağımsızlık ateşini yaktığı gündür. 
Tüm ulusça, coşkuyla kutladığımız Ulusal Bayram günümüzdür.
Bu gün bu kutlu mücadeleyi küçümseyen, cehalet abidelerinin o karanlık günleri hatırlamaları gerekir.
1914′de başlayan Birinci Dünya Savaşı dört yıl sürdü. Savaş öncesi Avrupa’nın belli başlı ülkeleri ikiye ayrıldı. Birbirleriyle savaştılar. Bu savaşta bizimle birlikte olanlar yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Savaş sonunda Mondros Silah Bırakışması imzalandı. Buna göre Fransızlar Adana ve Hatay’a; İngilizler Urfa, Mardin ve Merzifon’a; İtalyanlar Antalya’ya yerleştiler. 15 Mayıs 1919 günü Yunanlılar İzmir’e girdi. Böylece yurdumuz paylaşıldı. Ordularımız dağıtıldı, İstanbul Boğazı düşman gemileri ile doldu. Trablusgarp’da Birinci Dünya Savaşı’nda, Anafartalar’da düşman güçlerini yenen Mustafa Kemal bu kez yurdumuzu kurtarmak için Anadolu’ya geçmeye karar verdi.
16 Mayıs günü İstanbul’dan Bandırma Vapuru’na bindi. Bu yolculuğu General Hikmet Gerçekçi şöyle anlatıyor:
"-Karargâh üstlerinin hemen hepsini deniz tutmuştu. Kimse kamarasından dışarı çıkamıyordu. Samsun’a az bir yolumuz kalmıştı. Herhangi bir terslik çıkmazsa, çok değil yarın sabah orada olacağımızı ümit ediyorduk. Bu düşünceler içinde güvertede ellerimle küpeşte demirini tuta tuta yürümeye çalışırken O’nun kamarasından çıktığını gördüm. Sert bakışlarıyla ufka bir göz gezdirdikten sonra kaptan köşküne çıktı. Bandırma vapurunda hemen herkesi deniz tutmuştu, oysa Mustafa Kemal dipdiriydi ve çok sağlıklıydı. Kıyı bir ana baba günü halini aldı. Gemimiz demir atınca coşkun gösteriler yükseldi. Hemen ardından geminin etrafını kayıklar aldı. Halkın bu coşkun gösterisini görünce boğazıma bir şey tıkandı, gözlerim yaşardı. Vapur 19 Mayıs sabahı Samsun Limanına yanaştı. Kemal Paşa ve arkadaşları Samsun’da sevinç gösterileri ile karşılandı."
Burada bir hafta kalan Mustafa Kemal Paşa, 27 Mayıs günü Havza’ya geldi. Çalışmalarını burada da sürdürdü. Mustafa Kemal, Amasya’da yayınladığı genelge ile ulusu, ülkenin bütünlüğünü, bağımsızlığını kurtarmak için birlikte çalışmaya çağırdı. İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal Paşa’nın bu çalışmalarından hoşnut değildi. Harbiye Bakanı Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’a çağırdı. Bunun üzerine M. Kemal Paşa padişaha telgraf çekerek askerlikten çekildiğini bildirdi. Mustafa Kemal,  bundan böyle çalışmalarına sade bir yurttaş olarak devam etti.
4 Eylül günü Sivas’a gitti. Sivas Kongresi’nde "Ya bağımsızlık, Ya ölüm" ilkesi kabul edilerek yurt düşmandan kurtarılıncaya dek savaşmaya and içildi. Mustafa Kemal Paşa Sivas’tan sonra Ankara’ya geldi 23 Nisan 1920 günü Büyük Millet Meclisi’ni topladı. Meclis başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa düzenli ordular kurdu. Bu ordular düşmanlarla çarpışmaya başladı. Birinci İnönü, ikinci İnönü, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Savaşı sonunda yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.
Bu bağımsızlık seferberliğine bu gün bile hala akıl erdiremeyen onlarca ulus var dünyada.
Hiç kimse unutmasın, kurtuluş sürecinde, bu topraklar ne kadar kahraman yetiştirdiyse, o kadar da hain yetiştirdi. Hepsi bu ülkeyi temelden çökertmek için ellerinden geleni artlarına koymamıştır. Ama sonuç, hep kahramanların zaferi ile sonuçlanmıştır.
19 Mayıs”ta bu hatırlatmayı bir kez daha yapmayı uygun buldum. Bu ülkenin temelini dinamitlemek isteyenlerin de 19 Mayıs”ı fırsat bilip konumlarını bir kez daha gözden geçirmelerini umarım..
Zira daha düne kadar, “Keşke Yunan galip gelseydi”  diye bağıran hainleri, bu gün Üstad diye tanımlayanlar, ananlar var aramızda.
Zira hala, Osmanlı’nın biatçı, cahil kalabalıklarının din gücüyle nasıl sömürüldüğünü  unutmayanlar var aramızda.
Ve bu gün o yobazlar, o dinbazların sesi daha gür çıkıyor, Cumhuriyet ile Demokrasi ile , Atatürk İlke ve devrimleri ile hesaplaşmak için naralar atıyorlar. 
Son sözüm ise Türk Gençliğine;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Ey Türk Gençliği' diye başlayan Hitabesini bu günlerde bir kez daha okuyun. Sonra da, size yüklenen sorumluluğu ne kadar yerine getiriyorsunuz, onu gözden geçirin.
Bir bölümünüzün yüzü kızaracaktır, şimdiden söyleyeyim.

Yazarın Diğer Yazıları